3 Ağustos 2010 Salı

Goodbye My Friend Will I Ever Love Again...


Her şeyin bir sonu vardır. İnsan hayatı da bunlardan biri. Üzülmeli mi tartışılır; ama evden uzak olunca insanın acısı daha da artarmış bunu öğrendim.


2 Ağustos 2010 Pazartesi

PULITZER


Dün Newseum diye 7 katlı bir müzeye gittik. 6 saat kalmışız içinde, fark etmedik. İçindeki 4 boyutlu filmi (3 boyutlu olanın koltukları oynayan versiyonu) bile izledik hani o kadar.

Bir katta Pulitzer ödülünü kazanmış fotoğraflar bölümü vardı. Hepsinin hikayesini de yanına yazmışlar. Orada bir saat falan kaldım herhalde. Fotoğraflar özellikle de hikayeleriyle beraber ne muhteşem oluyorlar öyle.

Not: Buradan yola çıkarak yeni makinesiyle angie'ye hayatta başarılar diliyorum.

Not2: Buraya o çooook üzücü Pulitzer fotolarındansa tatlı bir japon bebek resmi koydum mutlu olalım diye. Bence dünyanın en tatlıları çekik gözlü bebekler, hep uyuyor gibiler.

1 Ağustos 2010 Pazar

duygularımızı hep içten yaşayalım zaten.

Amerikalı gençler arasında çok yaygın bir alışkanlık gözlemledim:

Bunlar birşeyi çok komik bulduklarında kahkahalar atıp gülmek yerine (ki ben bunu yapmaya bayılırım bilirsiniz) "knee-slapperrrrr" diye bağırıp normal hayatlarına devam ediyorlar.

Komik değil ama bu?

31 Temmuz 2010 Cumartesi

This is a free country.

Evet, anladım herkes istediğini yapmakta özgür; ama her şeyin bir sınırı var di mi?

Kamptakilerin bazıları cinsel isteklerini bastıramıyor diye askeri yönetimdeyiz ve bu benim uykumdan çalıyor.

Sonra tabii insan tuvaletlerde bunları görünce şaşırmıyor ki hiç.


GEORGETOWN CUPCAKE



Bunlar öyle popüler ki satış yerinin önünde her seferinde upuzun kuyruk oluyor. Georgetown'a gidip Georgetown Cupcake yemezseniz sizi ayıplıyorlar. Biz geçen hafta Sara'yla gittik, bi de baktık ki kuyruk kısacık. Beş dakikada alıverdik şunları.


30 Temmuz 2010 Cuma

BLONDIE

Kızlar saçımı sarıya boyamak istiyor.

Hayır bişey diyim mi:

iğrenç olurum.



Biri beni kurtarsın.

29 Temmuz 2010 Perşembe

WEIRDO


Bugün kızlardan birinin doğumgünüydü. Lana bir restaurantta rezervasyon yaptırmış. İlk defa düzgün bir yere gittik, bir İtalyan restaurantı. Neyse efendim, bu iş için süslenip püslenmek gerekiyormuş. Kızlar önceki günlerde Betsey Johnsondan elbise almışlar tabii, bende yok. Kızlar dediler "olmaaaaaz" ama istemedim onların tülden elbiselerini falan. Neyse bir şekilde hallettik süslendik çıktık dışarı.

Çıktık dışarı. Yedik yemeğimizi. Çıkışta nehrin kenarına gidip fot
oğraflar çekildik, sonra kampüse döndük yürüyerek. Düşünün ki 20 kişi bir grup bağıra çağıra zıplaya zıplaya gidiyor. Her türlü lafı yedik, her türlü deliye rastladık. Neyse ya her ne olursa olsun bu gece çok eğlendim. Özellikle bu hafta acayip hızlı geçti yahu. Pazar günü de pikniğe gideceğiz. Nasıl bitiyor anlamıyorum ama bir yandan da özlüyorum ailemi arkadaşlarımı.


Günden bir not: Kamptan bir Türk genç, seks skandalları nedeniyle dün atıldı. Artık kampüste askeriye tarzı yaşıyoruz.

Günden ikinci not: Bir Kolombiyalı var burada. Çocuk sürekli Türkçe öğrenmek için bana sorular soruyor. Bu gece de gelmiş kapımın önünde küfrediyordu türkçe. Türkçe öyle güzel dil ki, insan küfürlerini bile duymayı özlüyor.